Deneyimsel öğrenme kuramı, öğrenmede deneyimi temele alan Dewey, öğrenme sürecinde bireylerin etkin olmasının önemini vurgulayan Lewin ve zekayı sadece doğuştan gelen bir özellik olarak görmeyip kişiler ve çevre arasındaki etkileşimin bir sonucu biçiminde nitelendiren Piaget’in çalışmalarına dayanmaktadır.
Bu bilim insanları yetişkin eğitimi için bütüncül bir deneyimsel öğrenme süreci ve modeli geliştirmeye çalışmışlardır. Deneyimsel Öğrenme Teorisini en genel kabul görmüş şekliyle çerçeveye oturtan ise David A. KOLB’dur. Kolb, öğrenmeyi “deneyimin bilgiye dönüştürüldüğü” süreç olarak tanımlar.
Hepimiz deneyimlerimizden öğreniriz. Bebeklik ve ardından çocukluk evresinde başlayan bu öğrenme süreci aslında gençlik ve yetişkinliğimizde de devam eder. Keni sınırlarımızı zorlamak, yeni beceriler elde etmek ve zorluklarımızın üstesinden gelebilmek için deneriz. Her deneyişimiz bize bir deneyim sağlar. Bu deneyimin üzerine düşünürüz, analiz ederiz, kendi deneyimimizi ve başkalarının deneyimlerini gözlemleriz. Bu analiz ve gözlemler bize yeni çıkarımlar ve fikirler verir. Bu yeni fikirleri uygular ve bu uygulamadan da doğal olarak yeni bir deneyim elde etmiş oluruz. İnsanın doğal öğrenme süreci olan bu döngü, 20. yüzyılın önde gelen bilim insanları tarafından eğitim süreçlerine entegre edilmiştir.